"Korona salgını sigortalı çalışanlarda yeni hakları gündeme getirebilir"
Sigortalı çalışanlar açısından koronavirüs salgınıyla birlikte iş kazası ve meslek hastalığı sigortasından yararlanmanın gündeme gelebileceğine vurgu yapan İş ve Sosyal Güvenlik...
Editör: Hayran Kaldım
24 Mart 2020 - 11:57 - Güncelleme: 24 Mart 2020 - 11:57
Sigortalı çalışanlar açısından koronavirüs salgınıyla birlikte iş kazası ve meslek hastalığı sigortasından yararlanmanın gündeme gelebileceğine vurgu yapan İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Uzmanı Şebnem Kılıç, "Kuluçka süresi sonunda ortaya çıkan rahatsızlıklar nedeniyle sigortalının zarar görmesi, diğer şartlar da varsa iş kazası olarak tanımlanabilir" dedi.
Koronavirüs salgını nedeniyle çoğu şirket evden çalışma sistemine dönerken, bu süre içinde çalışanların kimi hakları ve sigortadan yararlanma şekli de değişkenlik gösterebiliyor. İş kazası ve meslek hastalığı gibi iki kavramın ortak sigorta kolu olarak düzenlenmesine rağmen hukuken birbirinden farklı olduğunu ifade eden Bahçeşehir Üniversitesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Şebnem Kılıç çalışanlara yararlanabilecekleri haklar konusunda detaylı bilgi verdi.
"SALGININ İŞ KAZASIYLA BİRLİKTE DÜŞÜNÜLMESİ MÜMKÜN"
Koronavirüs salgınının bir meslek hastalığı sayılmayacağını belirten İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Şebnem Kılıç, Covid-19 virüsünün ya da genel olarak Korona virüs ailesinin tanımlandığı bir meslek hastalığı bulunmadığının altını çizdi. Kılıç, "Meslek hastalığında mesleki riske uzun süre maruz kalma neticesinde ortaya çıkan bir zarar ya da çalışma gücü kaybı aranmaktadır. Hastalığın yürütülen faaliyetle veya tekrarlayan çalışma koşullarıyla doğrudan bağlantılı olması gerekir. Dolayısıyla meslek hastalığında, yinelenen bir neden (ya da nedenler) yüzünden zamana yayılan bir mesleki risk söz konusudur. Salgın hastalıklar açısından ise, bu şekilde yinelenen koşulların birikiminden doğan bir mesleki risk bulunmaz. İş kazasında ise, meslek hastalığından farklı olarak, ani bir olayla zararın doğması gerekir. Bunun için ani bir şekilde bulaşmanın gerçekleşmesi yeterlidir. Bulaşmanın sonuçlarının her durumda hemen ortaya çıkması aranmaz. 10-15 günlük kuluçka süresi sonunda ortaya çıkan rahatsızlıklar nedeniyle sigortalının zarar görmesi de, diğer şartlar da varsa, iş kazası olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla bu salgının iş kazasıyla birlikte düşünülmesi mümkündür" şeklinde konuştu.
"ENFEKTE OLAN KİŞİLER AÇISINDAN İŞ KAZASI GÜÇLENEBİLİR"
İş kazasının basitçe ani, istenilmeyen ve dışarıdan gelen bir sebeple sigortalının ruhen ya da bedenen zarara uğraması olarak tanımlanacağını söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Şebnem Kılıç şunları söyledi; "Kaza ile zarar arasında hayatın olağan akışı içinde makul sayılabilecek bir bağlantının kurulabiliyor olması gerekir. Örneğin, mekan olarak iş yeri sınırları içinde gerçekleşen her kaza ya da iş yeri dışında olsa da sigortalının, işverenin emri altında olduğu zamanda maruz kaldığı kazalar iş kazasıdır. Salgın hastalık açısından bu husus önem kazanacaktır. Enfekte olan kişinin bu bulaşmanın yürütülen iş nedeniyle, örneğin işyeri sınırlarında gerçekleştiğini ya da o sırada işverenin emri altında olduğunu ispatlaması gerekecektir. Bu bağın saptanması şüphesiz hiç kolay değildir. Gerek işyeri sınırları içinde, gerekse işverence tahsis edilmiş araçlarda ya da konaklama yerlerinde, diğer çalışma arkadaşlarından enfekte olanlar açısından iş kazası ihtimali güçlenebilir.
İŞVEREN GEREKLİ TEDBİRLERİ ALMAZSA NE OLUR?
Bir olayın iş kazası sayılması ile işverenin o kazadan sorumlu olmasının farklı durumlar olduğunu ifade eden İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Şebnem Kılıç, son olarak şu uyarılarda bulundu;
"Esasında kaza, kaçınılmaz bir durumdan kaynaklanmışsa işveren kural olarak zarardan sorumlu tutulmaz. Olayın ilk ortaya çıktığı dönemdeki belirsizlik için belki bu husus ileri sürülebilir. Ancak resmi olarak da yaygın önlemler alınmaya başlanmışken artık işverenlerin aklın, bilimin ve tekniğin gerekli gördüğü her türlü tedbiri alması gerekir, aksi halde sorumlulukları doğar. Gerekli tüm tedbirleri almayan bir işveren, kaçınılmazlık iddiasını ileri süremez. Mevzuatta özel olarak bu salgına ilişkin açık hükümler bulunmasa bile genel düzenlemeler uyarınca işverenler gerekli tüm önlemleri almalıdır. Bunlar; iş yerinde bir eylem planı hazırlanması, evden çalışabilecek personeli bu çalışma düzenine geçirmek, iş yerinden çalışmak mecburi ise personel için farklı çalışma saatleri belirleyerek iş yerindeki yoğunluğu dağıtmak, çalışma yerlerinde aralıkları 1-1,5 metre açmak, yemekhane ve benzeri toplu alanları buna göre organize etmek, iş yerine dışarıdan girişleri daha sıkı denetlemek, hijyen tedbirlerini artırmak ve şüphesiz gerekli teknik ve ekipman desteğini sağlamak gibi çok çeşitli önlemler olabilir. Keza çalışanların düzenlemeler hakkında bilgilendirilmesi, gerekli durumlarda acil iletişim hattı kurulması ve resmi duyurulara itibar edilmesi de önemlidir. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun getirdiği en önemli yeniliklerden biri, risk değerlendirmesidir. Bu değerlendirme ışığında mevcut durumun iş yerinde yarattığı riskleri her iş yeri kendi özel durumuna göre değerlendirmeli ve kendi durumu için gereken somut adımları atmalıdır."
DHA
Koronavirüs salgını nedeniyle çoğu şirket evden çalışma sistemine dönerken, bu süre içinde çalışanların kimi hakları ve sigortadan yararlanma şekli de değişkenlik gösterebiliyor. İş kazası ve meslek hastalığı gibi iki kavramın ortak sigorta kolu olarak düzenlenmesine rağmen hukuken birbirinden farklı olduğunu ifade eden Bahçeşehir Üniversitesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Şebnem Kılıç çalışanlara yararlanabilecekleri haklar konusunda detaylı bilgi verdi.
"SALGININ İŞ KAZASIYLA BİRLİKTE DÜŞÜNÜLMESİ MÜMKÜN"
Koronavirüs salgınının bir meslek hastalığı sayılmayacağını belirten İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Şebnem Kılıç, Covid-19 virüsünün ya da genel olarak Korona virüs ailesinin tanımlandığı bir meslek hastalığı bulunmadığının altını çizdi. Kılıç, "Meslek hastalığında mesleki riske uzun süre maruz kalma neticesinde ortaya çıkan bir zarar ya da çalışma gücü kaybı aranmaktadır. Hastalığın yürütülen faaliyetle veya tekrarlayan çalışma koşullarıyla doğrudan bağlantılı olması gerekir. Dolayısıyla meslek hastalığında, yinelenen bir neden (ya da nedenler) yüzünden zamana yayılan bir mesleki risk söz konusudur. Salgın hastalıklar açısından ise, bu şekilde yinelenen koşulların birikiminden doğan bir mesleki risk bulunmaz. İş kazasında ise, meslek hastalığından farklı olarak, ani bir olayla zararın doğması gerekir. Bunun için ani bir şekilde bulaşmanın gerçekleşmesi yeterlidir. Bulaşmanın sonuçlarının her durumda hemen ortaya çıkması aranmaz. 10-15 günlük kuluçka süresi sonunda ortaya çıkan rahatsızlıklar nedeniyle sigortalının zarar görmesi de, diğer şartlar da varsa, iş kazası olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla bu salgının iş kazasıyla birlikte düşünülmesi mümkündür" şeklinde konuştu.
"ENFEKTE OLAN KİŞİLER AÇISINDAN İŞ KAZASI GÜÇLENEBİLİR"
İş kazasının basitçe ani, istenilmeyen ve dışarıdan gelen bir sebeple sigortalının ruhen ya da bedenen zarara uğraması olarak tanımlanacağını söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Şebnem Kılıç şunları söyledi; "Kaza ile zarar arasında hayatın olağan akışı içinde makul sayılabilecek bir bağlantının kurulabiliyor olması gerekir. Örneğin, mekan olarak iş yeri sınırları içinde gerçekleşen her kaza ya da iş yeri dışında olsa da sigortalının, işverenin emri altında olduğu zamanda maruz kaldığı kazalar iş kazasıdır. Salgın hastalık açısından bu husus önem kazanacaktır. Enfekte olan kişinin bu bulaşmanın yürütülen iş nedeniyle, örneğin işyeri sınırlarında gerçekleştiğini ya da o sırada işverenin emri altında olduğunu ispatlaması gerekecektir. Bu bağın saptanması şüphesiz hiç kolay değildir. Gerek işyeri sınırları içinde, gerekse işverence tahsis edilmiş araçlarda ya da konaklama yerlerinde, diğer çalışma arkadaşlarından enfekte olanlar açısından iş kazası ihtimali güçlenebilir.
İŞVEREN GEREKLİ TEDBİRLERİ ALMAZSA NE OLUR?
Bir olayın iş kazası sayılması ile işverenin o kazadan sorumlu olmasının farklı durumlar olduğunu ifade eden İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Şebnem Kılıç, son olarak şu uyarılarda bulundu;
"Esasında kaza, kaçınılmaz bir durumdan kaynaklanmışsa işveren kural olarak zarardan sorumlu tutulmaz. Olayın ilk ortaya çıktığı dönemdeki belirsizlik için belki bu husus ileri sürülebilir. Ancak resmi olarak da yaygın önlemler alınmaya başlanmışken artık işverenlerin aklın, bilimin ve tekniğin gerekli gördüğü her türlü tedbiri alması gerekir, aksi halde sorumlulukları doğar. Gerekli tüm tedbirleri almayan bir işveren, kaçınılmazlık iddiasını ileri süremez. Mevzuatta özel olarak bu salgına ilişkin açık hükümler bulunmasa bile genel düzenlemeler uyarınca işverenler gerekli tüm önlemleri almalıdır. Bunlar; iş yerinde bir eylem planı hazırlanması, evden çalışabilecek personeli bu çalışma düzenine geçirmek, iş yerinden çalışmak mecburi ise personel için farklı çalışma saatleri belirleyerek iş yerindeki yoğunluğu dağıtmak, çalışma yerlerinde aralıkları 1-1,5 metre açmak, yemekhane ve benzeri toplu alanları buna göre organize etmek, iş yerine dışarıdan girişleri daha sıkı denetlemek, hijyen tedbirlerini artırmak ve şüphesiz gerekli teknik ve ekipman desteğini sağlamak gibi çok çeşitli önlemler olabilir. Keza çalışanların düzenlemeler hakkında bilgilendirilmesi, gerekli durumlarda acil iletişim hattı kurulması ve resmi duyurulara itibar edilmesi de önemlidir. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun getirdiği en önemli yeniliklerden biri, risk değerlendirmesidir. Bu değerlendirme ışığında mevcut durumun iş yerinde yarattığı riskleri her iş yeri kendi özel durumuna göre değerlendirmeli ve kendi durumu için gereken somut adımları atmalıdır."
DHA
FACEBOOK YORUMLAR